5 Eylül 2010 Pazar

öyle değil mi sevgilim?

Dün alışveriş amacıyla bu işten en az benim kadar sıkılan bir dünyalıyla buluştum. Tatil günlerine bayılıyorum. Bir milyon plan yapıp, üç tanesini bile hayata geçirebildiğin, yaydığın günler işte. Neydi, mağazalar, trikolar, çantalar, ayakkabılar... Bizi ele geçirmeye çalışan maddeseller. Ele geçirmek derken güzel sallamış olabirim, zira güzel bir çanta için ruhumu verebilirim...
Çanta önemli, yeri gelir silah olarak bile kullanılabilir. Zenci, yağız bir delikanlının kafasına çanta yiyip, yere serildiğine şahit olduydum zamanında. 

 Aldığımız ıvır zıvırın kendi işlevinden başka marifetleride olmalı kuzum. Misal, öyle bir etek olcak ki, seni arka sokakta kıstıran kötü niyetli kişileri, Bruce Lee edasıyla saldırıp, eteğinle bir güzel dövebileceksin. Ayakkabından bıçaklar fırlatıcak, don lastiğinle ellerini bağlayıp adalete teslim edebileceksin. Olayı don seviyesine indirmek çirkin oldu tabii. Biraz şiddet içerikliyim bu ara ama içliyim inan. 

New York I love you izledim bugün. Bütün oyuncular için  bir uzvuyla oynuyor dersek; Natalie Portman gözleriyle oynuyor. Şimdi ben dişi kişi olduğum için filmin başında kendimi Hayden Christensen'e bayılıp katatonik vaziyette kalırım diye şartlamıştım, ama yemedi. Bir sarışına değmez yavrum. Natalie'nin gözlerinin aynısının Uğur Yücel'de olduğunu belirtmek isterim. Ne demiş ünlü düşünür; ne olur ıslak ıslak bakma öyle...

Başlangıç için bu kadarını yeterli gördüm.

3 yorum: